Açıklama
“Biz sosyal bilimciler hayatı adeta bir vakumun içinde ya da boşlukta yaşıyormuşçasına kavramsallaştırıyoruz fakat her şey, bir mekânın içinde gerçekleşiyor. Kent de bu mekânlardan biri; yurttaş, kenti bedeninden başlayarak deneyimliyor. Bedeninden uzaklaştıkça tabaka tabaka farklılaşan ama çeşitlenen ilişkilerden bir ağ kuruyor. Yurttaş, bu ilişkiler ağını sürdürürken ‘burası’ kavramından yola çıkıyor; yani ilişki ağını mekânsal bir aidiyet üzerinden kurmaya koyuluyor. Mekânsal aidiyetin ve ilişkiler ağının kurulumu da bireyin doğduğu andan itibaren başlıyor. Kendimizi ‘burası’ dediğimiz noktayı, yani yaşadığımız evi, mahalleyi veya köyü, semti, kenti, kerteriz alarak deneyimliyoruz. ‘Benim mahallem’, ‘benim sokağım’, ‘bizim çarşı’, ‘yaşadığım şehir’, ‘yaşadığım ülke’ diyerek, katman katman kuruyoruz ilişkilerimizi çünkü aidiyetin ne kadar inşa olabildiği, ancak mekânla, yani ‘burası’ ile kurulan ilişkinin gerçekliğine bağlı.” -Melek Göregenli “Ortak zenginliklerimizi, bilgiyi ve mekânı ilişkisel biçim üzerinden yeniden düşünmeye, tartışmaya açmamız lâzım. Ortak zenginliklerimiz HES’lerden, meralardan, ormanlardan veya semt parklarından mı ibaret? Bizi bir araya getirip farklı kamusallıklar inşa etmeye yönlendirecek, farklı ortaklıklar kurmamıza vesile olacak müştereklerin neler olabileceği üzerine düşünmeyi bırakmamalıyız. Benim önerim, emeği ortak zenginliğimiz, baş müştereğimiz olarak kabul etmek.”
-Ali Yalçın Göymen