Kış mevsimi ancak bu kadar güzel kokabilirdi.
Soğuk ve sert kış, bu şehre büyülü bir nergis kokusuyla gelirdi. Farsçada “güzelin gözü” anlamına gelen nergis; kendi halinde, mis gibi deniz kokan, insanın kış mevsimini sevmesini sağlayan, boynu bükük dursa da en hoyrat fırtınalara rağmen dimdik ayakta kal- mayı bilen bir çiçekti. Susuşuyla çok şey anlatan kadınlar gibi narin, kırılgan görüntüsünün altında güçlü, büyüsünü ulaşılmazlı- ğında değil de alçak gönüllü nezaketinde saklayan bir çiçek. Ken dine has kokusuyla ruha usulca sokulan nergis, boynunu asla eğ- mezdi ama yüzünün toprağa bakmasının sebebi, yitip gidenlerin toprakta olduğunu bilmesindendi.
Fikret’in Nur’la çıktığı uzun ve çileli yolculukta yanmadan pişme- nin, pişmeden olgunlaşmanın, olgunlaşmadan hak etmenin olma- yacağını öğrendi Deniz. Kıymetin sevgiden, özenin aşktan geldiği- ni Nergis’e duyduğu aşkta keşfetti. Farklı yerlerde, farklı zamanlar- da yaşanan aşklar ne de birbirine benzerdi. Kim bilir, belki de zaman hiç geçmemiş; onlar zamandan geçmişlerdi.